Politika – Medya – Gündem

  • Archives

    December 2012
    M T W T F S S
     12
    3456789
    10111213141516
    17181920212223
    24252627282930
    31  
  • Info

  • Blogs I Follow

  • Archives

  • Categories

  • Top Clicks

    • None
  • Uncategorized
  • Twitter Updates

Second Four Years for Obama – Obama’nın İkinci Dört Yılı (Turkish)

Posted by Nur Ozkan on December 19, 2012

Obama’nın İkinci Dört Yılı

ABD Başkanı Barack Obama’nın dört yıl önce kendisine addedilen “yenilikçi ve ilerici liberal demokrat” çizgisi özellikle son iki yıldır yerini daha çok iç politikadaki dengeleri gözeten, “merkez sağ”a evrilen ve statükonun devamını benimseyen bir pozisyona bıraktı.

Şimdi ikinci bir dört yıl için yeniden seçilen Obama’nın önümüzdeki dönemde uluslararası alanda sergileyeceği performansın en önemli belirleyicisi de bu iki duruş arasında yapacağı tercihler olacak.

Uluslararası ittifakları önceleyen ancak ortak çıkarları göz ardı eden bir politika izlemesi, “İsrail:imtiyazlı ülke” statükosunu devam ettirmesi halinde ise ABD’nin dış politikasında istikrarı yakalaması mevcut şartlarda zor görünüyor.

Dört yıl önce “Değişim” vaadi ile iş başına gelen, 2012 seçimlerinde ise “İleri” mesajını veren ABD Başkanı Barak Hüseyin Obama’yı şimdi iç ve dış politikada önemli gündem maddeleri ile dolu zorlu bir dört yıl bekliyor. İkinci kez seçilen başkanlık koltuğuna oturan Obama’nın önümüzdeki dönem politikalarında hareket alanının genişleyeceği yaygın bir kanaat olsa da Amerikan siyasetinde son yıllarda zirve yapan kutuplaşma karşısında bu alanı çok da rahat kullanamayacağı görülüyor. Öte yandan, seçim sürecinde dış politika alanında yaptığı değerlendirmelerinde baskın olarak ulusal güvenlik ve çıkarlar merkezli bir söylemi benimseyen Obama’nın yeni insiyatifler alma konusunda tercihini hangi yönde kullanacağı büyük bir soru işareti olarak karşımızda duruyor.

“Oyları düşüş gösterdi”

Seçimler sonunda Obama, her ne kadar Başkan seçilebilmek için gerekli olan delege sayısını rahatlıkla bularak ipi göğüslemiş olsa da ülke genelindeki halk oylarının dağılımı Amerikan toplumunun son seçimlerdeki siyasi tercihinin etnisite,din,ırk,ekonomik sınıf kriterlerinde ne derece bölünmüş olduğunu gözler önüne seriyor. Kayıtlı seçmenlerin neredeyse yarısının seçim sandığına gitmediği seçimlerde rakibi Cumhuriyetçi Mitt Romney’e karşı halk oylarında sadece üç puanlık bir avantaj sağlayan Obama’nın bu anlamda çok da ezici bir galibiyet aldığını söylemek mümkün görünmüyor. Zira, beyaz Amerikalıların yüzde 60’ının Romney’e, Afrikan-Amerikalıların ise yüzde 93’lük ezici bir çoğunluğunun Başkan Obama’ya oy verdiği görülüyor. Asyalı ve Latin Amerikalı göçmenlerin ağırlıklı olarak tercih ettiği Obama’nın 2008 seçimlerine oranla aldığı oylarda 10 milyonluk bir düşüş gözleniyor. Bu rakam Obama’nın dört sene önceki rakibi Senatör John McCain karşsındaki performansı ile kıyaslandığında gerek kazanılan eyalet, gerek alınan toplam oy, gerekse elektoral delege saysında belirgin bir düşüş göze çarpıyor.

Diğer yandan, her ne kadar Obama ve Demokratlar Kongre’nin üst kanadı olan Senato’daki avantajını korusa da, Temsilciler Meclisi’nde Cumhuriyetçiler çoğunluğu ellerinde bulundurmaya devam ediyor. Siyasetteki kutuplaşmanın bir izdüşümü olarak Demokrat yönetim tarafından yapılan her hata, söylenen her çelişkili söz, yakalanan her açık yasama organlarında Cumhuriyetçi muhalefetin büyük bir direnci ve atakları ile karşılık buluyor.

Özellikle seçimler arefesinde ve sonrasında yaşanan iki büyük skandal, iç siyasetindeki amansız çekişmede Obama yönetiminin elini zayıflatan en büyük etken olarak karşımıza çıkıyor. ABD’nin Bingazi konsolosluğu saldırısı ile ilgili sürecin iyi yönetilememesi beraberinde Obama yönetimi tarafından yapılan çelişkili açıklamalar ve seçimlerden sadece bir hafta sonra patlak veren CIA Başkanı Petraeus’un karıştığı skandal önümüzdeki dönemde Amerikan iç siyasetini hali hazırda domine eden iki sorunlu başlık olarak sıralanıyor.

Diğer yandan, seçim sürecine damgasını vuran ekonomi alanında ise Obama’nın önündeki en kritik gündem maddesi 2013 yılının bütçesi. Zira, son dört senedir Amerikan ekonomisinin düzlüğe çıkamadığı ve ikinci bir mali krize elverişli ortamın sürdüğü düşünüldüğünde Obama’nın Kongre’de partiler üstü bir uzlaşıyı sağlayamaması riski hala bulunuyor.

“Dış Politika daha zorlu”

İç politikada partiler üstü uzlaşıya acilen ihtiyacı olan Obama’yı dış politikada ise daha zorlu bir süreç bekliyor. Başkanlığının ilk 4 yılında, Irak ve Afganistan’dan geri çekilme süreci ile paralel ilerleyen dönemde “ulus inşası” ve “askeri müdahale” gibi seçeneklere mesafeli duran ve “geriden liderlik”i benimseyen Obama Cumhuriyetçiler tarafından yoğun eleştirilere maruz kalıyor. Orta Doğu’da süregelmekte olan siyasi dönüşümlerde “aktif” olarak yer almamakla suçlanan Obama’nın, ABD’nin Çin’e karşı, “küresel liderlik” idealini devam ettirmesi yolunda ortaya koyduğu Asya-Pasifik stratejisinin akıbetinin ne olacağı ise henüz kestirilemiyor.

Obama’nın dış politikada öncelik vereceği bölge Orta Doğu ve bölgedeki ülkelerin başında da Suriye geliyor. Suriye konusunda askeri bir müdahaleyi seçenek dışında bırakan Obama’nın son tahlilde uluslararası ittifakla hareket eden ancak çıkarlarını da garantileyen bir formulü benimseyeceği yaygın öngörüler arasında yer alıyor.

Amerikan iç siyasetinin ve kongrenin önümüzdeki dönemde Obama üzerinde baskı uygulamaya devam edeceği konuların başında ise İran ve İsrail geliyor. İran’ın nükleer çalışmaları konusunda ikna olunmaması durumunda, askeri müdahale dahil olmak üzere her seçeneğin masada olduğunu vurgulayan Obama diğer yandan da diplomasiye fırsat vereceği sözünü yineliyor. Yineliyor ancak İsrail’in bu yöndeki baskılarına “direnen” Obama’nın özellikle İsrail’in son Gazze saldırısında kayıtsız şartsız İsrail’i destekleyen tavrı İran konusunda da şahinleşebileceği ihtimalini kuvvetlendiriyor.

Göreve geldiği 2009 yılının Ocak ayında İsrail’in Dökme Kurşun operasyonuna karşı takındığı tavrı, İsrail’in son Gazze saldırılarında da sürdüren Obama bu ükenin ulusal güvenliğini ABD’nin Orta Doğu politikalarının merkezine oturtmaya devam ediyor. Seçim konuşmaları ve tartışmalarında İsrail’i ABD’nin bölgedeki en büyük müttefiki olduğunu müteakiben zikreden Obama’nın Kongre’de ve Washington’daki İsrail yanlısı cenahı üzmeyeceğini öngörmek ise hiç de zor değil.

“İsrail’e desteğin devamı çatışmalı alanları artıracak”

Öte yandan, Arap ülkelerindeki demokratikleşme sürecinde, İsrail yanlısı politikalarını devam ettirmesi durumunda Obama yönetiminin Müslüman ve Arap dünyası ile çatışma olasılığı yüksek görünüyor. Bununla birlikte, ABD’nin bölgede diğer önemli müttefiki Ürdün’ün yanı sıra Bahreyn ve Yemen’de gitgide artan değişim talepleri önümüzdeki dönemde Obama’nın Orta Doğu politikalarını temelden etkileyecek gelişmelerin başında geliyor. Keza, Irak’ta merkezi yönetimi ile Kürt bölgesi arasında son dönemde tırmanan gerginlik ABD için hali hazırda fazlasıyla paradoksal olan ancak durumun bir şekilde idare edildiği Orta Doğu’da yeniden ciddi bir sorun alanı ile karşı karşıya gelmesi anlamını taşıyor. Suriye’de olduğu gibi Irak’da da kendi çıkarlarını önceleyen bir politika izlemesi, İsrail’in güvenliğini Orta Doğu politikasının temel argümanı olarak saymaya devam etmesi, Obama yönetiminin Mısır ve Türkiye ile ilişkilerde de gergin bir döneme girebileceği ihtimalini kuvvetlendiriyor.

Seçimler sonrasında iç ve dış politikada yoğun ve gergin bir gündemin beklediği Obama, insan hakları ihlalleri ve sivil ölümlerinin engellenememesi konusunda da hayli sıkıntılı bir dönem yaşayacak gibi görünüyor. Zira, Amerikan ordusunun Afganistan’da insansız hava araçları ile gerçekleştirdiği saldırılarda yaşanan sivil kayıplar, İsrail’in Gazze’deki sivil katliamına seyirci kalınması, Bush döneminden kalan ve kapanacağı vaadinde bulunulan Guantanamo hapishanesini kapatmaması Obama’nın hanesinde birer eksi olarak görülüyor.

Her ne kadar seçimler öncesinde yapılan araştırmalar Uluslararası kamuoyunun Cumhuriyetçi Romney’e karşı Obama’yı tercih ettiğini gösterse de son anketler Obama’nın özellikle Orta Doğu-Kuzey Afrika ve Af-Pak bölgesini içine alan Müslüman coğrafyasındaki imajinın hayli düşüşe geçtiğini gösteriyor.

Son tahlilde; uluslararası ittifakları önceleyen ancak ortak çıkarları göz ardı eden politikaların devamı, “İsrail:imtiyazlı ülke” statükosunun sürdürülmesi halinde ABD’nin bölge politikalarında istikrarı yakalaması mevcut şartlarda zor görünüyor.

Yazını Orijinali Mostar Dergisinin Aralık 2012 Sayısında Yayınlanmıştır

Leave a comment